Yaşadığımız sözde inançlı toplumumuz yargı yapan canlılar ile dolu. Yanlış olan olmaması gereken yargılar ve durumlar ile ilgili bir Bence ele almaya karar verdim ve yazmaya başlıyorum.
En dikkat çekici meselelerin başında bu geliyor. Saçı uzunsa bir erkeğin arkasından veya yüzüne aşağılayıcı sözler söyleniyor cahil insanlar tarafından. Camiye gidip ibadet etse cemaat kendi içinde yargılamaya başlıyor. İşte bu yanlış. Peygamber efendimiz zamanında erkeklerin saçları uzun olabiliyordu.
Ve bunu yargılayan yoktu. İbadete engel değildi saçlar. O laf ettikleri adam herkesten daha çok dini bilgisi ve ibadeti vardır bunu bilemez kimse . O yüzden saça göre laf edilmemeli. Sakal ise kesimine göre yargı yapanlar var. Başka milletten erkeklere benzetiyor ve kötülüyorlar. İşte bu çok yanlış.
Saç sakal uzatır adam kime ne?
Dövme yaptıranlara karşı tuhaf bakışlar oluyor. Kötü kadın/adam diye düşünüyorlar. Dövme yaptırdığı için bir insan kötü olmaz. Dövmeli olana saygı gösterilmeli. Tanımadan bilemezsiniz iç dünyasını.
En sinir olduğum konudur bu. Ne olmuş ten rengi senin rengin ile aynı değilse? Ne olmuş sana benzemiyorsa? Bir kere dinimizde ırkçılık yok. Böyle dalga geçenler peygamber efendimizin veda hutbesini okusun ve yanlış davranışlarını anlasınlar. Hepimiz Adem oğullarıyız unutmayın. Bu yargı yıkılmalı yok edilmeli.
Bir kadın inancına göre kapandıktan sonra kimse ağzını açmamalı . Sırf bu yüzden bilgisini, kültürünü küçük gören eksik gören yargılama yapanlar var.
Kapalı ya da açık diye bilgi kültür düzeyi ölçülmez. Açık giyiniyor diye bir kadın kötü olmaz. Toplumun en büyük yarası din üzerinden yargı yapılmamalı. Açık diye ibadet yapmadığı anlamına gelmez. 5 vakit ibadet yapar bunu kanıtlamak zorunda değil. Biraz saygı gösterin kadınlara.
Maalesef erkek düşmanı bir toplumda yaşıyoruz. Sanki kadınlar hiçbir şey yapmazlar. Ne kötülük varsa erkekten bilirler. Ama kadınlar da aynı derece hatalı oluyor. Her erkek küfür etmez, suç işlemez, yalan söylemez, kandırmaz, kötü olmaz. Bir erkek bir şey yaptı diye tüm erkekler suçlanamaz. Bu yargı kökten yıkılmalı. Yoksa kutuplaşmalar bitmez.
Bir işe alım olduğu zaman cinsiyeti için işe alınmamalı. Sırf erkek olduğu için bir sürü işsiz erkek var. Bazıları kadın olma şartı ile işe alım yapan var. Bunlar olmamalı. Toplu taşımalarda cinsiyeti için yer verme , vermeme durumu olmamalı. Laik ve eşit haklara sahip kadın ve erkek bunu göze alıp ona göre davranılması gerekir.
''Sinirlenince sen erkeksin olabilir, sen kadınsın sinirlenemezsin.'' diyor muyuz? Ben söyleyeyim demiyoruz. Bu demek oluyor ki, duyguların davranışların cinsiyeti olmaz. İnsan insandır. Cinsiyete yıkmayın her şeyi. Trip atıp atmıyorum deyip yalan söylemeye gerek yok beyler.
Her insanın belli bir hayat görüşü vardır. Destek verdiği takım, destek verdiği parti. Sırf bunları savunmak ve yüceltmek için kimseyle kavga edilmemeli. Karşı taraf görüşüne saygı duysun herkes. Fanatik olarak destek verilmemeli.
Her şeyi erkeğe yıkan kadınlar karşı cinse büyük yük yıkmaya bayılıyor. Eğer kadın bir erkekten hoşlanıyorsa bunu söylemeli. Evlenmek istiyorsa evlilik teklifi etmeli. Öncesi sonrası yok. Önce erkek hareket eder diye bir şey yok.
Kim seviyorsa o söyler belli eder. Kadınlar sevgisini söyledi diye “basit ve kötü kadın” olarak algılamaz erkekler. Böyle bir durum olamaz. Yani bu düşünceye göre erkekler böyle oluyor diye düşünüyor insan.
Kısaca kadınlar duygusunu ifade etmeli.
Evlilik çocuk oyuncağı değil. Doğru düzgün kişi olmayınca evlense ne olacak. Nasip kısmet bu işler. Belli yaşa geldiği için evlilik düşüncesi içinde olmasın kızlar. Evlilik üzerine hayat şekillenmez.
#Melankoli55 #Melankoli55bencededi #ToplumYargılarıYıkılmalı
“Türkiye’de Regl Yoksulluğunu ve Regl Tabusunu Sonlandırmak İçin Çalışıyoruz”
İlayda Eskitaşçıoğlu ve Bahar Aldanmaz, ‘Konuşmamız Gerek Hareketi’ni başlatarak Türkiye’nin dezavantajlı bölgelerindeki kadınların ve kız çocuklarının regl yoksulluğundan doğan hijyenik ürünlere erişim sıkıntısını çözmek ve regl tabusunu yıkmak için çalışmalar yürütüyor.
Eskitaşçıoğlu, “Hijyenik ürünlere erişemeyen pek çok kadın ve kız çocuğunun paçavralar, gazete parçaları, hatta yapraklar kullanarak regl dönemlerini atlatmak zorunda kalıyor, bu nedenle enfeksiyonlar ve ciddi sağlık sorunları yaşıyorlar.
” derken, Aldanmaz ise “Ülkemizde hijyenik ped ürünleri ‘lüks tüketim’ kategorisinde değerlendiriliyor ve zaten yüksek fiyatlı olan bu ürünlerden %18 KDV alınıyor. Bu adaletsiz vergilendirmenin son bulması için de çalışmalar yürütüyoruz.” diyerek durumun ciddiyetine vurgu yapıyor.
‘Konuşmamız Gerek Hareketi’ni kurarak Türkiye’deki regl yoksulluğu ile mücadele etmeye başlayan İlayda Eskitaşçıoğlu ve Bahar Aldanmaz, kırsal kesimlerde ve dezavantajlı bölgelerdeki kadınların ve kız çocuklarının hijyenik ürünlere erişim sıkıntısını çözmek için çalışmalar yürütüyor.
Aynı zamanda toplumsal bir sorun olan regl tabusunun yıkılması için bilinçlendirme çalışmaları yapıyor, kadınların ve kız çocuklarının regl konusunu konuşulabildiği güvenli alanlar yaratmayı amaçlıyor. Eskitaşçıoğlu ve Aldanmaz, “Konuşmamız Gerek” diyerek başlattıkları bu hareket ile Sabancı Vakfı’nın Fark Yaratanlar programına seçilen iki genç kadın, toplumda karşılaştıkları regl yoksulluğu ve regl tabusuyla mücadele etmeye ve fark yaratmaya devam ediyor.
İlayda Eskitaşçıoğlu kimdir?
İlayda Eskitaşçıoğlu
İlayda Eskitaşçıoğlu 26 yaşında bir avukat. Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Uluslararası İnsan Hakları Hukuku alanında doktora yapıyor.
UNESCO Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Sürdürülebilir Kalkınma Kürsüsü’nde bursiyer olan Eskitaşçıoğlu, çok uluslu şirketlerin insan hakları sorumlulukları, toplumsal cinsiyet eşitliği ve genel olarak insan hakları hukuku alanında araştırmalar yapıyor.
Aynı zamanda UN Women Pekin+25 Küresel Gençlik Görev Gücü’nün Türkiye’den tek üyesi olan Eskitaşçıoğlu, 2016 yılında Konuşmamız Gerek’i kuruyor. Hemen sonrasında tanıştığı Bahar Aldanmaz ile birlikte ortak çalışmaya başlıyorlar.
Bahar Aldanmaz kimdir?
Bahar Aldanmaz
Konuşmamız Gerek Hareketi’nin diğer ortağı olan Bahar Aldanmaz ise bir sosyolog. Şu anda Boston Üniversitesi sosyoloji departmanında Fulbright bursiyeri olarak doktora yapıyor.
Öncesinde Chicago Üniversitesi’nde yüksek lisansını ve Koç Üniversitesi’nde sosyoloji ve psikoloji bölümlerini tamamlayan Aldanmaz, okuduğu üniversitede Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın araştırmasında lisans asistanlığını yaptığından beri toplumsal cinsiyet eşitliği ve üreme hakları konusu fazlasıyla ilgisini çekiyor.
Şimdi ise bu konular üzerine hem eğitimini tamamlıyor hem de araştırma yapıyor. 2017 yılından beri de İlayda Eskitaşçıoğlu ile beraber “Konuşmamız Gerek” diyerek Türkiye’de regl tabusu ve yoksulluğunu sonlandırmak için çalışmalar yapıyorlar.
TDK’ya göre “Kirli” Kelimesinin Bir Tanımı da “Adet Gören Kadın”
Konuşmamız Gerek Hareketi nasıl kuruldu, bu fikir nasıl ortaya çıktı?
İlayda Eskitaşçıoğlu: 2011 Van depreminde yardım kolileri hazırlarken benim ve birlikte yardım topladığım onlarca insanın hijyenik pedleri koymayı unutmuş olmamızla başladı her şey. Doğal afet hallerinde de reglin devam ettiği bilinen bir şeydi ancak hiç konuşmadığımız, üzerine hiç düşünmediğimiz bu mesele herkesin aklından uçup gitmişti. Bu olayın üzerine bir de TDK sözlüğünde “kirli” kelimesinin tanımlarına yapılan yeni eklemenin “adet gören kadın” olduğunu duymam, kafamda bir kıvılcım çakmasına neden oldu. Böylelikle Türkiye’de regl yoksulluğunu araştırmaya başladım.
Bu araştırmanın sonucunda hiç de iyi olmayan bir tablo ile karşılaştık. Türkiye’de özellikle sosyo ekonomik bakımdan dezavantajlı olan tarım işçileri, mülteciler gibi grupların çoğu için hijyenik ped gibi menstrual ürünler lüks ve erişilemez.
Bu ürünlere erişemeyen pek çok kadın ve kız çocuğunun paçavralar, gazete parçaları, hatta yapraklar kullanarak regl dönemlerini atlatmak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle enfeksiyonlar ve ciddi sağlık sorunları yaşıyorlar.
Bir de bütün bunların yanında regl olmanın tabu olarak görülmesi dolayısıyla bu konuda konuşulmaması, çocukların bu konularda doğru bilgiye erişememeleri, sorularını soramamaları problemi var. Bu konuda açıkça konuşulmadıkça nesiller arası devam eden, utanç ve tabu kültürünün bir kısır döngü halini alması, bir başka deyişle.
Bunun değişmesi gerektiğine karar verdim ve mezun olduğum liseden gönüllülerle birlikte, bir pasta-börek kermesinde biriktirdiğimiz paralarla Ankara Mamak’ta bulunan bir gecekondu mahallesinin ortaokulunda ilk saha çalışmamızı gerçekleştirdik.
Hemen ardından o sırada Chicago’da yüksek lisansını yapmakta olan Bahar bana ulaştı ve Adana’da birlikte büyük bir saha çalışma yapmayı önerdi. Yollarımız kesişti, ortaklığımız ve dostluğumuz hala devam ediyor. “Konuşmamız Gerek” hareketi de bu şekilde doğdu.
“En Ucuz Hijyenik Ped Dahi Ekonomik Güçlerini Aşıyor”
Bu projeyi hayata geçirirken neyi değiştirmek istediniz?
Bahar Aldanmaz: Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında çalışan iki genç doktora öğrencisi olarak, teoride öğrendiğimiz problemlere gerçek hayatta somut çözümler getirebilmek en büyük motivasyon kaynağımız. İnandığımız değerler uğruna çalışıyoruz ve regl olan bireylerin hayatında küçük fakat anlamlı değişimler yarattığımızı açıkça görüyoruz. Temel odağımız olan regl yoksulluğu, ilk bakışta çok niş bir konu olarak görülebilir. Ancak regl yoksulluğu birçok farklı alanın kesişiminde bulunuyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kalkınma, ekstrem yoksulluk, cinsel ve üreme hakları, tabu kültürü… Bizi cesaretlendiren, regl yoksulluğu ve tabusu ile mücadele ederken aslında bütün bu geniş alanlarda da etki yaratıyor olmamız.
Konuşmamız Gerek Hareketi’yle birlikte çözmeye çalıştığımız sorunu üç ana başlık altında özetleyebiliriz; Regl yoksulluğu, Regl tabusu, ve Hijyenik ped ürünlerinin adaletsiz vergilendirilmesi.
Regl yoksulluğu, regl olan bireylerin alım güçlerinin yetmemesi nedeniyle regl oldukları zaman kullanmaları gereken hijyenik ürünlere erişememelerine odaklanır. Regl tabusu ise regl olmanın konuşulmaması ve saklanması gereken bir konu olarak görüldüğü sosyal normu anlatmak için kullanılır.
Son olarak, ülkemizde hijyenik ped ürünleri ‘lüks tüketim’ kategorisinde değerlendiriliyor. Zaten yüksek fiyatlı olan bu ürünlerden %18 KDV alınıyor. Bu adaletsiz vergilendirmenin son bulması için de çalışmalar yürütüyoruz.
Bu üç soruna çözüm olmak amacıyla, Konuşmamız Gerek ekibi, ulaşmayı hedeflediği üç kırılgan grup; kırsal bölgelerde okula giden ve ergenliğe henüz girmekte olan/girmiş çocuklar, mevsimlik tarım işçileri ve Suriyeli mülteciler ile toplumda hijyenik ürünlere erişimi sorununu gündeme getiriyor ve önceliklendiriyor.
Saha çalışmalarımızda, bu grupların büyük bir çoğunluğu temiz ve güvenilir hijyenik malzemelere ya da hijyenik pedleri değiştirebilecekleri temiz kapalı alanlara erişimde güçlük çektiklerini gördük. Buna ek olarak, regl döngüsü ve genital hijyen konusunda yeterli bilgiye sahip değiller ve en ucuz bir paket hijyenik ped dahi ekonomik güçlerini aşıyor.
Regl olmak hakkında çocuklarla kimse konuşmuyor ve bu nedenle onlar da internet üzerinden eriştikleri bazen doğru bazen yanlış bilgileri salt gerçek kabul ediyorlar. Bu konu hakkında kimseyle rahat konuşamayacaklarına ve regl olmanın utanılacak bir şey olduğuna inanıyorlar.
Bu durum, kimi çocuğunun hijyenik ped yerine bebek bezi kullanmasına, hijyenik pedi nasıl kullanacağını bilmediği için 24 saat boyunca hijyenik pedi değiştirmemesine, regl olduğunu ailesinden saklamasına kadar birçok fiziksel ve psikolojik soruna sebep oluyor. İlayda ile birlikte iki genç kadın olarak karşılarına geçip, sansürsüz bir şekilde regl olmak hakkında konuşuyor olmamız da katılımcılara ilham olurken, özgüvenlerini pekiştiriyor.
Kadınların regl dönemleriyle ilgili konuşmak, toplumumuzda bir tabu ve utanılan bir konuyken, saha çalışmalarınızda kadınları ve genç kızları konuşmaya nasıl ikna ettiniz?
İlayda Eskitaşçıoğlu: İnanın hiç de zor olmadı. Aslında bu gibi konuları konuşmaya o kadar ihtiyacımız varmış ki; saha projelerimiz hedef kitlelerimize göre değişkenlik göstermekle birlikte temelde aynı oluyor.
Gönüllü doktorlarımız ile birlikte veya onların onayladığı eğitim içeriklerimizle köyleri, kampları, belediye merkezlerini, köy okullarını, tarlaları ziyaret ediyoruz ve ergenlik, regl olmak, regl döneminde kişisel hijyen gibi konularda bilgi veriyor, pedlerin nasıl kullanılacağını uygulamalı olarak gösteriyoruz.
Ardından regl olmanın neden utanılması gereken bir şey olmadığı hakkında konuşuyor, sohbet ediyoruz, varsa soruları cevaplıyoruz. Bu akış oldukça doğal ve rahat geçiyor.
İlk dakikalarda yaşanan hafif bir utanma ve gerginliğin hatta bazen kıkırtıların ardından yaş grubu fark etmeksizin bir anda çok büyük bir katılımla pek çok soru almaya başlıyoruz. Katılımcılar bir anda rahatlayıveriyor. Bu da onlara bu gibi konuları konuşabilecekleri güvenli bir alan oluşturmamızdan kaynaklanıyor.
“Her Regl Olan Bireyin Kadın Olmadığının Farkındayız”
Konuştuğunuz kadınlardan nasıl dönüşler aldınız?
Bahar Aldanmaz: Bu soruyla birlikte bir konunun altını çizmek istiyoruz.
“Konuşmamız Gerek” olarak her regl olan bireyin kadın olmadığının farkındayız ve içeriklerimizde de artık örneğin “feminen hijyen” gibi atanmış cinsiyete yönelik söylemlerimizi değiştirmeye çalışıyoruz.
Bu nedenle katılımcılarımızı yalnızca “kadın” olarak tanımlamaktan kaçınıyoruz ve bu konuda da ülkemizde farkındalık yaratmayı hedefliyoruz.
Özellikle çocuk yaştaki katılımcılarımızdan oldukça olumlu geri dönüşler aldık ve almaya devam ediyoruz. Daha önce regl olmak hakkında kimseyle konuşamadıklarını, ne demek olduğunu bile bilmediklerini ve bizim eğitimimiz öncesinde çok korktuklarını dile getirdiler.
Sivas’ta gerçekleştirdiğimiz saha projemizde bir etki ölçümü yaptık ve düzenlediğimiz eğitimlerin katılımcıların regl olma konusunda yanlış bilgi ve algılarını düzelttiğini, regl olmak ve ergenlik konusundaki bakış açılarını somut bir şekilde değiştirdiğini kanıtladık.
İstatistiksel olarak anlamlı bir somut değişimin yanında, katılımcıların saha çalışmalarımızdan sonra yanımıza gelerek bize teşekkür etmeleri, sorularını sormaları, kafa karışıklıklarının bir nebze azaldığını söylemeleri, yarattığımız değişimin en değerli kanıtı olmuştur.
Doğrudan iletişim kurduğumuz hedef grupların yanı sıra, öğrencilerin aileleri, ziyaret ettiğimiz okulların müdürleri ve gezdiğimiz köylerin muhtarları, regl olmak konusundaki eğitimin önemini kavrıyor.
Köy okullarında ilk defa bu tür bir eğitim gerçekleştiğini söyleyen ve öğrencilerin bu konularda da eğitim almasından memnuniyetlerini dile getiren okul müdürleri ve rehber öğretmenlerle sıkça karşılaşıyoruz.
Kırsal kesimde gerçekleştirdiğimiz saha çalışmalarında, elcibaşları ve muhtarlar da mevsimlik tarım işçileri için hijyenik ped gibi ürünlerinin temel bir ihtiyaç olduğunun bilincine varıyor.
Gittiğimiz şehirlerde kimi zaman Valilik ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri’nden temsilciler gelerek eğitimlerimize katılıyor ve çok faydalı buldukları eğitim modüllerini, bu tür eğitimleri yaygınlaştırmak amacıyla onlarla paylaşmamızı istiyorlar.
“Yüklü Oranda Ped Bağışları Yapan Birçok Destekçimiz Erkek”
Erkekler bu fikre nasıl baktı? Adet görmenin utanılacak bir şey olmadığını nasıl anlattınız?
İlayda Eskitaşçıoğlu: İzin alabildiğimiz okullarda bütün çocuklara eğitim veriyoruz. Erkek çocuklarına da ergenlik hakkında bilgiler veriyor ve en önemlisi kendileri deneyimlemeseler de regl kavramını anlatıyoruz.
Çocuklardan tahmin edeceğiniz üzere ilk başta gülüşmeler, şakalaşmalar geliyor, ama bir bakıyoruz ilgiyle dinlemeye başlamışlar. Sandığımızdan çok daha açıklar bu gibi konulara.
Şöyle bir örnekle açıklamaya çalışıyoruz: Sınıf arkadaşlarının regl döneminde bazı kazalar yaşayabileceğini, örneğin kıyafetlerine iz çıkabileceğini, bunun dalga geçilecek bir şey olmadığını konuşuyoruz ve kimsenin regl olan arkadaşlarıyla bu konularda dalga geçmesine izin vermeyeceğini söyleyen çocuklarla karşılaşıyoruz. Gerektiği gibi, yaşlarına uygun yaklaşıldığında çok açık görüşlü olduklarını, aslında onların da kafalarının karışık olduğunu görüyoruz. Örneğin Konuşmamız Gerek’in ilk saha projesinde küçük bir erkek çocuğu çekinerek gelip aslında kızların altlarına yaptıkları için ped taktıklarını düşündüğünü şimdi her şeyi daha iyi anladığını söyleyerek bize teşekkür etmişti. Özellikle Adana’da gerçekleştirdiğimiz saha projelerinde canla başla çalışarak bize destek olan, lojistik olarak saha projelerimizi organize eden, bizi sosyal medyada destekleyen, internet sitemizi kurmamıza yardım eden, yüklü oranda ped bağışları yapan birçok destekçimiz erkek. Bu bir toplumsal cinsiyet eşitliği ve yoksulluk meselesi ve ancak hep birlikte mücadele ederek çözümleyebiliriz. Ayrıca Konuşmamız Gerek ekibi olarak, tam da bu meseleyi ele alan, heyecan verici bir kılavuz üzerinde çalışıyoruz.
“7500 Kişiye Ulaştık ve Onbinlerce Hijyenik Ped Dağıttık”
Bu projeyle nasıl bir fark yarattınız? Toplumda nasıl bir boşluğu doldurdunuz?
İlayda Eskitaşçıoğlu: Türkiye’de yalnızca regl tabusu ve yoksulluğunu ortadan kaldırmak için çalışan bizden başka bir organizasyon yok.
İnternet üzerinden Türkçe kaynaklara erişim sağlanabilecek olsa da internet erişimi olmayan ve regl olmak ile ilgili bir araştırmanın yapılması gerektiğini dahi duymamış kişilere hem bu eğitim içeriğini sunmak hem de hijyenik ped temin etmek bizim doldurduğumuz asıl boşluk diyebiliriz.
Bunun yanı sıra, sosyal medya kanallarında sürekli olarak regl tabusu ve yoksulluğunu ortadan kaldırmaya yönelik içerik paylaşımı yapıyor olmak ve bu konuda ülkemizde farkındalığı artırıyor olmak da doldurduğumuz başka bir boşluk diyebiliriz.
Eğitim içeriğimiz faydalanıcıların bulunduğu coğrafi konum, yaşadıkları il ve ilçe ve sosyo-ekonomik durumlarına göre adapte edilmektedir. Her eğitimde hijyenik ped dağıtılmakta ve hijyenik ped kullanımı uygulamalı bir şekilde anlatılmaktadır.
Özellikle Suriyeli mülteciler ile yaptığımız eğitimlerde çevirmen desteği alınmakta ve faydalanıcıların kendi dillerinde eğitimi dinlemeleri sağlanmaktadır. Ben avukatım, Bahar’ın da sosyolog ve psikolog kimliğinin yanı sıra, her eğitimimize gönüllü doktorlar da katılmaktadır.
Bu sayede, sağlık kuruluşuna erişimi olmayan faydalanıcıların danışabilecekleri bir doktora erişimleri de sağlanmaya çalışılmaktadır. Her eğitimin sonunda en az 15 dakikalık soru-cevap oturumu yapılmakta ve gerekirse faydalanıcıların bireysel olarak soru sorabilecekleri belirtilmektedir. Eğitimlerimiz faydalanıcılarımız neredeyse orada gerçekleşmektedir.
Bugüne kadar Ankara, İstanbul, Sivas ve Adana’da pek çok saha çalışması yürüttük. Eğitimlerimizi okul sınıflarında, camilerde, köy merkezlerinde ve tarlada gerçekleştirerek 7500 kişiye ulaştık ve onbinlerce hijyenik ped dağıttık.
Şimdi regl dönemini ve tabuları yıkan kadınları konuşalım
“Ay başım geldi,” “hastayım,” “anavatan kan ağlıyor…” Birçok kadın regl kanamasından açıkça söz edemiyor. Ancak dünyanın çeşitli yerlerinde regl dönemiyle ilgili tabular laf oyunlarından çok daha öteye geçiyor.
Bazı kadınlar ve kız çocuklar regl döngüleri boyunca evlerinin dışındaki kulübelerde kalmaya zorlanırken veya eve giremezken, bazıları da tampon veya hijyenik ped alamadıkları için bu dönemi bez parçalarıyla geçirmeye çalışıyor.
Bu tabuyu yıkmak için barışçıl protestolar yapan kadınlar ise gözaltı veya soruşturmalarla karşı karşıya kalabiliyor.
Ama artık işler değişmeye başladı. Regl dönemiyle ilgili tabuları yıkan beş insan hakları aktivistiyle görüştük.
36 yaşındaki LGBTİ+ aktivisti Zhanar Sekerbayeva, Kazakistan’da feminizmi savunan ve lezbiyen, biseksüel ve kuir kadınların haklarının korunması için mücadele eden Feminita girişiminin kurucusu.
Kazakistan’da halen adet kanamasını doğrudan, olduğu gibi telaffuz edemiyoruz. İnsanlar daha ziyade örtük kelimeler kullanıyor, Kızıl Hala, Kızıl Ekim veya Kızıl Ordu gibi.
Annem çocuk sağlığı uzmanıdır, buna rağmen ilk regl dönemimde bana bir parça bez verdi, o bezin ne için olduğunu veya nasıl kullanıldığını bile açıklamadı. Okulda bir kız çocuğun adet kanı kıyafetlerine bulaşırsa herkes ona güler, öğretmen de onu evine gönderirdi.
Bazı kadınlar kanlı pantolonlarını toprağa gömüyor, bazılarıysa kirli bez parçaları kullanıyor, bu da üreme sağlığına zarar veriyor.
Bir şeyler yapılması lazım. Bu yüzden Almatı’da bir grup barışçıl protestocunun regl dönemiyle ilgili tabuları yıkmak için düzenlediği bir fotoğraf etkinliğine katıldım.
Posterleri kendimiz hazırladık, üzerlerine sloganlar yazdık ve resimler yaptık. Protestodan sonra bir kafeye gittim, dışarı çıktığımda yedi polis memuru beni bekliyordu.
Onlarla polis merkezine gitmemi istediler ve reddedersem fiziksel güç kullanacaklarını söylediler.
Küçük çaplı holiganlıkla suçlandım. Beni sorgulayan hakim durmadan elimdeki poster hakkında soru sordu. Bana “Evli misin? Çocuğun var mı? Hamile misin?” gibi sorular da yöneltti.
Hakime lezbiyen olduğumu, çevremin de bunu bildiğini, bu yüzden soracaksa kocam hakkında değil partnerim hakkında soru sorması gerektiğini söyledim. Stresli ve korkutucu da olsa ilginç bir deneyimdi. Ama ne olursa olsun adaletsizliğe uğrayan insanlar gördüğümde bir şeyler yapmam gerekiyor.
Güzellik tabuları yıkıldı!
Güzellik… Yüzlerce yıldır takdir edilen, peşinden koşulan, hatta tapılan güzellik, üzerinde çok tartışılan, konuşulan bir konu olmuş. Her dönem kendine yeni anlamlar bulan, her bir kültürde yeni formlara bürünen güzellik, yarışmaları da beraberinde getirmiş.
Özellikle kadınlara atfedilen ‘güzel olma’ durumuyla ortaya çıkan güzellik yarışmalarının tarihi mitolojik dönemlere kadar uzanıyor. Türkiye’de ise ilk kez 1926 yılında düzenlense de hafızalara kazınma dönemi Keriman Halis Ece’nin Dünya Güzellik Kraliçesi olduğu 1932’de başlıyor.
Bir dönem herkesi ekrana kilitleyen güzellik yarışmaları, zamanla ilgiyi kaybetse de güzelliğe olan merak, baki kaldı. Geçtiğimiz pazar Almanya’da yapılan ‘Miss Germany 2020’ ise güzellik yarışmalarındaki tabuları yıktı. Dünyada ilk kez Leonie Charlotte von Hase adlı 35 yaşında bir anne birincilik tacını taktı. Bikinili geçiş yapılmadı.
Adaylar abiye ve gündelik tarzlarıyla podyuma çıktı. Yüksek topukların yanı sıra düz, rahat ayakkabılar da giydiler. Ve “Bayan Almanya”yı seçen jüri de tamamen kadındı. 16 finalistin en büyüğü olan Hase ile artık karakter ve yaşam öyküsünün daha önem kazandığı anlaşıldı.
“Almanya’yı zarafet, onur, karizma ve tüm gücümle temsil etmek istiyorum” diyen Hase, oğluyla yaşadığı Kiel’de internet üzerinden vintage kıyafetler satıyor. Pazarlama stratejisi mezunu. Atina, Londra, Milano, Cape Town ve Berlin’ de yaşamış.
Tarihe geçecek türden yeniliklerin olduğu yarışmayla ilgili, “Miss Turkey” kraliçelerine kulak verdik. 27 yaşından küçük, hiç evlenmemiş ve çocuğu olmamış genç kızların bir portre ve mayolu çekilmiş boy fotoğraflarıyla katılabildiği “Miss Turkey” güzelleri, “Miss Germany”yi ve değişen güzellik algısını yorumladılar.
Miss Turkey 1997 Çağla Şıkel
“Annelik güzelliğe sekte vurmaz”
Miss Turkey yarışması sırasında ben tabii çok küçüktüm. Birinci seçilmek müthiş bir özgüven sağladı. Her şey çok heyecanlı ve rüya gibiydi. Almanya’da 35 yaşında bir annenin güzellik kraliçesi seçilmesiyle gurur duydum.
Kadının yaşantısı, seçimleri ve daha önce anne olup olmaması güzelliğine sekte vuracak şeyler değil. Aksine bir kadını besleyen, olgunlaştıran ve daha da güzelleştiren şeyler. Güzellik yarışmalarındaki olay, ışık ve enerji.
- Miss Turkey 2000 Yüksel Ak
- “Yaş aralığı fazla geldi”
Yarışmadaki 18-35 yaş aralığı bana çok büyük geldi. Çünkü jenerasyon farkı ortaya çıkar ve adaletli olmaz. Amacı ve ilkesi farklı olarak 18-25 ve 25-35 yaş arası ayrı ayrı yarışmalar olabilir.
35 yaşındaki bir insanın kişiliği, tecrübesi daha fazladır. Yoksa evlenmiş, boşanmış, çocuk sahibi olmak bence tolere edilebilecek şeyler. Ama en önemli şey, yaş aralığı.
Bunun dışında ben insanların estetikli olarak yarışmalara katılmasına karşıyım. Çünkü aslında bahsedilen doğal güzellik.
- Miss Turkey 2005 Hande Subaşı
- “Dikkat çekmişler”
Dünya birçok konuda gelişme gösterirken, aynı zamanda insani yönden şaşırtıcı bir şekilde geriye gidiyor. Bilimin, teknolojinin bu kadar ileride olduğu bir çağda hâlâ insan hakları, kadın hakları, ayrımcılık, ırkçılık gibi konuları tartışıp savaş veriyoruz.
Kadının bilgisinin, güzelliğinin, yeteneğinin bir kalıba sokulup değerlendirilmesine ve sınırlara olan tepkiyse mevzu, tüm jüri üyelerinin kadın olmasını da tezat buldum ama dikkat çekip, altını çizmeye çalışmışlar; bu yüzden yapılan şeyi anlamlı ve yerini bulmuş olarak değerlendiriyorum.
- Miss Turkey 1981 Aydan Şener
- “Geç kalınmış bir değişim”
Türkiye güzeli seçildiğim dönemde tabii ki çok mutlu olmuştum. O anın verdiği heyecan ve mutlulukla zorlanmak ve yorulmak nedir bilmedik.
Almanya’daki güzellik yarışması haberini okuyunca gülümseme yayıldı yüzüme; kesinlikle katılıyorum.
Bütün dünyada geçerli bir olgu olmasını isterim, kadının güzelliği dayatılan kriterlere bağlı olmamalı ve sınırlara takılmamalı. Çok sevdim bu haberi ve yarışmayı; kesinlikle geç kalınmış bir değişim.
- Miss Turkey 2001 Sedef Avcı
- “Büyüdükçe daha donanımlı oluyoruz”
Bir kadının evlenmesi ya da çocuk doğurmasının yarışmaya katılmasını engellemesi bence anlamsız bir kuraldı. Yaş ilerledikçe özellikle de çocuk doğurduktan sonra kadınların daha da hoş olduğunu düşünüyorum.
Hayat, yaş, insanın karakterinin gelişmesini sağlayan faktörler. Büyüdükçe kendinden emin, ne istediğini bilen daha donanımlı bireyler oluyoruz.
Biz yarışmaya girdiğimizde öğretilmiş bilgiler, soru cevaplar vardı; ‘Ülkemi en iyi şekilde temsil etmek en büyük hedefim’ gibi.
Şimdi düşünüyorum da liseyi daha yeni bitirmiş bir genç, bunu ne kadar başarabilir? O zaman temsil etme sadece güzellik kavramı üzerinden sağlanıyordu. Şimdi odaklarının yarışmacının karakteri, kişiliği ve hayat hikayesinin olması böyle bir seçim yapmalarını kaçınılmaz kılmış bence. Ve bunun doğru bir karar olduğunu düşünüyorum.
- Miss Turkey 1995 Sinem Güven
- “Feminist bir hareket”
Yarışmanın 19-35 yaş arası olmasını çok mantıklı buldum. Ama diğer nitelikleri düşünüldüğü zaman bu bana fazla feminist aktivist bir hareket gibi geldi. Tabii ki yüzü kadar vücudunun da iyi gözüküyor olması, kafası çalışan biri olması çok önemli.
Kaldırılan mayolu geçişi rahatsız edici değil estetik buluyorum. Çünkü güzel dediğiniz kadın zarif, estetik, biraz da sanat eseri gibi bir varlık zaten. Öte yandan kadının evlenmiş, çocuk sahibi olmuş olması dezavantaj olmamalı.
Artık yaşsızlığın olduğu bir zamanın içindeyiz.
- 2002 Miss World Azra Akın
- “Tüm kadınlar için motive edici”
Miss World yarışmasında sahneye mayo ile çıkılmıyor. Burada kazandığınız ve taşıdığınız bu misyon için güzellikle birlikte aynı zamanda kültürlü, iyi yetişmiş, duyarlı olmak gibi farklı özelliklere sahip olmanız gerekiyor. Almanya’da gördüğümüz örnek ise güzelliğin bir bütün olarak algılandığının kanıtı.
Kadınların güzelliğini yaş ya da annelik gibi kriterlerle sınırlandırmıyor. 35 yaşında ve anne olan bir kadının Almanya güzeli seçilmesi tüm kadınlar için motive edici bir gelişme. Hase, Miss World yarışmasında da birinci olursa bir yıl boyunca ülke ülke gezerek görev yapması gerekecek .
“Anne” olduğu göz önünde tutularak bu görevi gerçekleştirmesi için ona uygun şartlar sağlanırsa bu durum dünyaya güzel bir örnek olacak.
- 1975 güzeli Nur Balçın
- “Asıl güzellik duruştur”
Kadınların üzerindeki yaş ve anne olma yasaklarının kaldırılması çok güzel bir karar. Hatta geç kalınmış bir durum olarak görüyorum. Bu 35’te kalmamalı 40 olmalı. Ben Japonya’ya gittiğimde 20 yaşındaydım. Bence o yaşlarda herkes güzel. Kadını sadece güzellik objesi olmaktan çıkarıp böyle daha değerli kriterlere bakılması çok hoşuma gitti.
Onun kendine kattığı artıların değerlendirilmesi ne güzel. Hayattaki duruşu o kadının asıl güzelliğidir. Bu yarışma bize güzellik anlayışının değiştiğini gösteriyor. Kadınlar için büyük bir ilerleme. Kadının artık ben bilmem kaç yaşına geldim, doğum yaptım deyip, kendini sınırlandırmasını kaldıracak bir adım. Onları teşvik edecek bir yerde.
- Miss Turkey 1991 Pınar Özdemir Hotiç
- “Algının değişme zamanı gelmişti”
Almanya’yı bu işe liderlik ettiği için tebrik ediyorum. Güzellik algısı yıllar içinde çok şekil değiştirdi. Fiziksel güzelliğin ötesinde güzelliğin bir bütün olarak algılanmasının zamanı çoktan gelmişti.
İdeal kadın güzelliğinin şekil ve form bakımından gösterdiği değişimlerin döneme ait toplumsal değerler ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda evrildiğini görüyoruz. Bize empoze edilen güzellik algısına izin vermeyerek kendimiz olmayı seçmeliyiz.
Kendi vücudumuz ve ruhumuzla barışık olalım.